TAYFUN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Düzen -Final

2 posters

Aşağa gitmek

Düzen -Final Empty Düzen -Final

Mesaj tarafından Xavier Paz Ara. 11, 2016 10:29 pm

 


Güneş ışınlarıyla yıkanan meydana adımımı attığımda güneş yeni doğuyordu. Aurelia daha uyanmamıştı, kuşlar dışında ortalıkta hiç ses yoktu. Aurelia'nın kalbinde yer alan bu meydan, şehirde hareket etmeyi kolaylaştırmasına rağmen pek kullanılmazdı. Meydan, Adalet Savaşçıları'nın halkla iletişim kurmak için kullandığı nadir bir mekandı. Şehrin merkezinde yer aldığı için meydanda bir hareketlilik olduğunda halkın bundan haberdar olması uzun sürmezdi.

"Xaiver!" Callisto arkama zıpladığında sinirlenmemeye çalıştım. Sonunda yapacağı şeyden vazgeçip koluma girdiği, benim yürüme tempoma uymaya çalışıyor, ben ona yardımcı olmuyordum. Sonunda kolumdan çekip beni durdurdu. "Neden böylesin Xaivy, dün gece de erkenden arkanı dönüp yattın." Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Kızdığından ya da endişelendiğinden değil, sadece huysuzluk yapmak için. Callisto böyleydi, hayatta sadece eğlenceyi önemserdi. Dün gece gözüme bir damla uyku girmemişti. Heyecandan ve gerginlikten şafağa kadar gözlerimi gökyüzüne dikmiş, şafağın sökeceğini anladığım zaman da giyinip dışarı çıkmıştım. Akşam yemeğinde Ronan halka tanıtılacağımı söylediğinde herkesin gözlerinde heyecan vardı, insanlar alkışlıyor ve tebrik ediyordu ama benim bakışlarım Ronan'ın yüz ifadesinden ayrılmamıştı. Bilmişçe bir parıltıyla parlıyordu gözleri. Beni küçük görüyor, diye düşünmüştüm. Yapabileceğimi gösterdiğim onca şeyden sonra, halka kendimi gösteremeyeceğimi sanıyor. Aurelia halkının Gök Tanrı'ya karşı tutumları bilmeme karşın, kehanetin halk tarafından benimsendiğine inanıyordum. Ronan'ın düşündüğü gibi olmayacaktı. Başaracaktım.

"Yanlış tanrını kanı akıyor damarlarında, Xaiver." Ronan'ın arkamdan seslenmesiyle durdum. Callisto Maia'yı görmeye gideceğini söyleyip ortamdan kaçmasıyla ikimiz yalnız kaldık. Kollarını kavuşturmuş, bana tepeden bakıyordu. Öfkeme hakim olup soğukça ona baktım. "Önemli olan kehanetteki kişi olmam. Bu ülkeye huzur getireceğim. Kimin oğlu olursam olayım." Gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Onun bir planının olduğundan emindim. Hiçbir şey tesadüf değildi. Bunca yıldan, bunca katliamdan sonra kaçabilmem, Aurelia'ya gelebilmem. Gözlerimi çiçek düzenlemeleriyle uğraşan Maia'ya çevirdim. O kadar meşguldü ve mutluydu ki etrafının farkında bile değildi. Onunla tanışabilmem. Bu da tesadüf değildi. Hepsi beni buraya getirmek içindi. Bu ana. Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım, diye düşündüm. Bunu kime söylediğime emin değildim. Callisto'ya, Maia'ya, Gök Tanrı'ya olabilirdi. Ya da Rosalind'e. Rosalind'in beni izlediğini biliyordum, onu her zaman yanımda hissediyordum. Bana yazdığı notu hatırlayınca başımı öne eğdim. Üzgünüm Rosalind, benden istediklerini yapamam. Bu onun için çok tehlikeli. Maia'yı sevdiğini biliyorum Xaiver. Hayatta seni mutlu edebilecek tek kişinin de o olduğunu biliyorum. Onun yanında ol Xaiver, onu koru. Rosalind yanılıyordu. Maia'yla kaderlerimiz çok yakında ayrılacaktı. Eğer o inandığı her şeyi karşısına alıp benim yanımda durmazsa.

"Çok inançlısın, aynı Maia gibi. Ama inanç her şey değil, öngöremediğin durumlarda öngörülemeyen kararlar alman gerekebilir, bunu unutma." Ronan bakışlarını benim baktığım yere çevirdi. Maia elindeki çiçek buketini bir ağaca asmaya çalışıyordu.

"Düşecek." dedi Ronan ve o anda Maia'nın ayağı kaydı, geriye doğru düşerken Callisto onu son anda yakalamıştı. Ronan'ın ne yapmaya çalıştığını görebiliyordum ama onun tuzağına düşmeyecektim. Yüz ifademi bozmadan bakışlarımı ona çevirdim. "Önemli işlerin olduğunu sanıyordum." Gülümsedi. "Evet var, nişanlımın yanına gitsem iyi olur. Bir erkeğin önceliği her zaman eşi olmalı derler, değil mi? Yarınki düğünümüzde seni ve Callisto'yu yüzüklerimizi takmak için bekleyeceğimizi söylemek için gelmiştim aslında. Umarım Maia için yapacağın son bir hareketi ondan esirgemezsin." Bu sözleri söyledikten yürüyerek uzaklaştı. Yumruğumu sıktım. Bunları düşünemem gerekiyordu. Yapacak daha önemli işlerim vardı. Dünyanın kaderini değiştirecek şeyler.

***

"İşi yarın bitireceğiz, Lysan." Gölgelerin içinden konuştuğum insanı neredeyse ben bile fark edemiyordum ama bir şekilde orada olduğunu biliyordum.

"Planda ne değişikliğe sebep oldu? Bir sorun olmadığını varsayıyorum."

"Hayır, yok. Sadece yarın önemli bir etkinlik var. Halk yine meydanda olacak, merak etme." dedim sesimin güven verici çıkmasına çabalayarak. Lysan insanları tanıma konusunda uzmandı, onu kandıramayacağımın bilincindeydim. Yine de ona, hey, sevdiğim kızın düğününe katılmam gerek, ortalık karışmadan hayatındaki bu mutlu anı yaşamasına izin vermeyi düşünüyorum, diyemezdim. Düşüncelerimden sıyrılıp tavandaki kapağı açtım ve güneş ışığına çıktım. Tekrar Aurelia sokaklarındaydım.

***

İnsan kalabalığına bakınca göğsümün daraldığını hissediyordum. Şu ana kadar bir hırsız, bir katil ve bir kaçak olmuştum ama bir konuşmacı olmamıştım hiç. İnsanların ne tepki vereceğini bilmiyordum, Ronan'ın dediği şeyleri düşünmekten kendimi alamıyordum. Öngörülemeyen durumlarda ne yapabileceğimi hiç bilmiyordum. Callisto arkamdan üzerime atlayınca ilk defa arkamı dönüp ona baktım. Bakışlarımdaki endişeyi görmüş olacak ki güldü.

"İlk defa tepki verdin. Gerçekten endişelenmiş olmalısın, ha?" Yüzü bir an ciddileşti. "Merak etme, bugün bir şey olmayacak, olsa görürdüm. Tabii yarını bilemem, düğünde etrafı havaya uçurabilirsin belki. Beklemiyor değilim." Omuz silkti. Yüzümdeki ifadenin değişmediğini görünce dirseğiyle omzumu dürttü. "Haydi ama, neşelen! Bu halinle hiç yakışıklı değilsin."

"Ah, bölmüyorum umarım." Sesin geldiği yere bakınca yanımıza gelenin Maia olduğunu gördüm. Bizden biraz uzakta duruyordu, yüzündeki ifade endişe ve sıkıntının karışımını barındırıyordu.

"Callisto." dedim kıza bakarak. Başta "Ne?" diyerek boş bakışlarla bize baksa da sonra anladım. "Tamam, gidiyorum. Sadece beş metre gerideyim o yüzden öpüşmeye falan kalkmayın, gözüm üzerinizde." İkimiz de düz bir yüzle ona bakınca kollarını kavuşturarak arkasını döndü ve söylediği gibi tam beş metre uzaklaştı. Kız çoğunlukla bana, hikayelerdeki yaramaz periler gibi geliyordu. Güzel ama insani duygulardan uzak. Bazen bir şeyler hissediyormuş gibi gelse de yanıldığımı hemen kanıtlıyordu. Onun yanında olsam da kendimi yalnız hissetmekten kendimi alamıyordum. Düşüncelerimden sıyrılıp Maia'ya döndüm. Ellerini önünde kavuşturmuş, mahçup bir şekilde yere bakıyordu. Ona yaptığım şeylerden dolayı benden ne kadar nefret ediyordu acaba?

"Ben... Şans dilemek istemiştim." diye mırıldandı. Sonra birden kafasını kaldırıp bana baktı. "Şansa ihtiyacın olduğundan değil tabii. Sen bu iş için doğdun. Yani, tam anlamıyla. Yani kısacası, ben sana inanıyorum Xavier." Konuşmakta zorlanıyor gibiydi, başını hafifçe yana eğip bana baktı. "İlk tanıştığımızdan beri çok değiştin, bunu görüyorum. Sana baktığımda arkadaşım olan Xaiver'ı değil, bir yarı tanrıyı görüyorum artık." Onun bunu demesini sağladığım için üzülmeli miydim mutlu mu olmalıydım bilemiyorum. Amacım bunu sağlamaktı, değil mi? Neden iyi hissedemiyordum peki?
"Neyse, seni meşgul etmeyim. Yarın görüşürüz sanırsam, öyle değil mi?" Gitmek için arkasını döndüğünde kolundaki altın halkayı fark ettim. Bütün Adalet Savaşçıları'nın taktığı bir şeydi. O ne zaman takmaya başlamıştı ki? Tam hatırlayamıyordum.

"Maia." dedim aniden. Durdu. "Onu... Gerçekten seviyor musun? Onunla gerçekten evlenmek istiyor musun?" Yaşadığımız onca şeyden sonra, ona yaşattığım onca şeyden sonra ne diyebilirdi ki? Aramızdaki sessizlik uzadıkça bir beklenti içinde olduğumu fark ettim. "Evet." dedi yavaşça. Gözden uzaklaşana kadar onun arkasından baktım. Hissettiğim şeylerden dolayı suçluluk duyuyordum. Hayır demesini bekliyordum. Her ne olursa olsun beni sevmesini bekliyordum. O beni hep koruyacağına söz vermişti, beni hep seveceğine değil.

***

Ronan yapılan platforma çıktığında toplanan kalabalık o kadar büyüktü ki sessizliğin sağlanması zaman aldı. Gölgelerde beklediğim için insanları beni pek fark etmemişti. Ronan'ın en son sahneye çıktığında etkinliğin nasıl sonlandığını hatırlayıp kendimi neşelendirmeye çalıştım yine de içimdeki gerginliği atamıyordum. "Bugün burada toplanmamızın sebebi, yarınki düğünümü bildirmek değil." Bunu demesinin üzerine bir alkış tufanı koptu. Halkın bu düzenbazı ne kadar sevdiğine hala inanamıyordum. Öyle bir izlenim yaratıyordu ki halk onu bir kahraman olarak görüyordu. Bunu benim de sağlamam gerek, diye düşündüm. Bir politikacı değilim, bir savaşçıyım ama bir politikacı da olmam gerek.

Ronan kalabalığı susturup sözlerine devam etti. "Bugün size, tanrıların bize olan hediyesinden bahsedeceğim. Benim liderliğimdeki Adalet Savaşçıları tarafından keşfedildi ve güçlerine tanık olundu. Kehanette bahsedilen, tanrısal kanı taşıyan kişi şu an aramızda!" Bir anlık duraksamadan sonra insanlar alkışlamaya, bir yandan da etrafa bakınmaya başladılar. Gölgelere çekilip ortadan kaybolmak istesem de öne çıktım. Güneş ışınları üzerime vururken kalabalık nefeslerini tutmuş bana bakıyordu. 'Bu bir safkan!' diye bağırdı biri. Birkaç kişi de ona katılsa da platforma yaklaştıkça aradaki farklar ortaya çıkıyordu. 'Hayır, gözlerine bakın! Saf mavi!' Yakında duran insanlar şok olmuş bir şekilde bana bakıyorlardı. İlk defa sıradan insanların karşısına çıkıyordum, bu yüzden onların tepkilerini hiç tahmin edemiyordum. Bazıları gök tanrının yere inmiş suretini görmüş gibi davranıyordu, çoğu ellerini dua eder gibi kavuşturmuş, yere çökmüşlerdi. Başta bunu saygı olarak algılasam da başlarını aşağıda olduğunu görünce anladım. Yer'e dua ediyorlardı. Bende yer tanrısının varlığından yana hiçbir şey yoktu. Bunun onları korkuttuğunu fark ettim. Dehşetle bana bakan çocukları, adamları gördükçe cesaretim azalıyordu. Beni olduğum gibi kabul eden Maia'nın ve Rosalind'in benim yanımda olup beni korumalarını istiyordum içten içte. Gözlerim Ronan'ın yanında duran Maia'ya kaydı. Bana endişeyle bakıyordu, Ronan'ın kolunu tutmuştu. Şu an bana yardım edemez, diye düşündüm üzüntüyle. Bunu tek başıma yapmalıyım.

"Aurelia halkı! Ben... Benim adım Xavier. Gök'ün oğluyum." Bunu söylememle insanların fısıldaşmaları daha da arttı. Sesimi yükseltip devam ettim. "Annem safkan bir kadınmış, babam anneme aşık olmuş ve ben doğmuşum. Yer tanrı insanlarına, kahinle birlikte haber yollamış ve iki tanrı arasındaki savaş yeryüzündeki insanlarla devam etmiş. Bu savaşın sonucunda Gök'ün insanları safkanlar malup edilmiş, Martel adında bir melez çıkıp Inveida'yı oluşturup başkent Aurelia'yı kuruncaya kadar bir kargaşa hüküm sürmüş. Bu hikayeyi hepiniz biliyorsunuzdur. On sekiz yaşındayken Yer tanrısının beni öldürme girişiminden kaçtım ve biri safkan, biri melez olan arkadaşlarım sayesinde Aurelia'ya geldim. Benim kaçmamla iki tanrı arasındaki savaş tekrar ateşlendi ve Tayfun ortaya çıktı. Tayfun'un bitmesi savaşın bittiği anlamına gelmez. İki ırk arasındaki savaş bitmedikçe tanrılar da huzura kavuşmayacak." Derin bir nefes alıp insanlara baktım.

"Safkanlar artık yok, huzur zaten sağlandı." diye bağırdı öndeki bir adam. Kızgın görünüyordu.

"Yanılıyorsun. Safkan ırkı asla yok olmadı. Hala aranızdalar, aslında her gün başkent Aurelia'da bile etrafınızda dolaşıyorlar." Etrafı bir sessizlik kaplamıştı, herkes şok içinde bakıyordu. Ronan ve Maia'nın de şaşkınlıkla bana baktığını gördüm. Onlar bile bilmiyordu. Rosalind ve ben, iki yıldır yeraltındaki safkan topluluğunun içindeydik. Onlar için öldürüyor, çalıyor ve ortalığı karıştırıyorduk. Şehirde varlığımızı belli ediyor ama asla ortaya çıkmıyorduk. Yeraltındaki safkan hareketinin lider Lysan, her zaman gücü zorla ele geçirmem konusunda bana baskı yapmıştı ama tiranlaşacağımdan korktuğum için bunu sürekli geri çevirmiştim. Rosalind öldükten sonra, hayatta kalmak için kendimi bir amaca adamam gerektiğini biliyordum. Ulu Saray'da kaldığım süre içinde, bilgi toplamış ve safkanları bilgilendirmiştim. Bugünkü konuşma halka ulaşma konusunda bir deneme olacaktı. 'Şu anlamsız denemene izin veriyorum.' demişti Lysan. 'Halka amacımızı anlat. Anlarlarsa, senin dediğin gibi olur. Ama anlamazlarsa, benim dediğim gibi.'

"Sadece bir tanrıyı değil, iki tanrıyı da kabul etmeyi öneriyorum. Onların arasında sağlanacak barış, insanlarının arasındaki barışa bağlı. İki ırk da özgürce yaşayabilsin. Kehaneti hepiniz biliyorsunuz. Tanrısal kana sahip olan düzeni sağlayacak. Düzen ancak eşitlikle gelir, başka türlü değil." İnsanlar endişeli ifadelerle birbirine bakıyor, aralarında fısıldaşıyorlardı. Zaman geçtikçe kızgın yüzler çoğalıyordu. 'Yalancı' ya da 'hain' laflarını çıkarabiliyordum. Onlara bağırmak istiyordum. Böyle yapmaları onların sonu olacaktı. Biliyordum. Tanrısal gücüm benliğimi sararken ona engel olamadım. Çaresizlik bütün bedenimi sarmıştı.

"Hayır." dedi biri. Maia elini koluma koymuştu. Ronan diğer yanımdaydı. "Böyle olacağı belliydi." diye konuştu Ronan. Yüzündeki ifade düşüncelerini ele vermiyordu. Yine de gözlerinde hayal kırıklığı hissedebiliyordum. Sonuç beklendik olsa da insanlarından daha fazlasını beklediği belliydi. Melezler iki ırkın da çocuğuydu. İki ırkın birlikte yaşama fikri onlar için olumlu bir şey olmalıydı. Lysan'ın fikri bu değilse de, melezlerinki öyleydi. Kabul etselerdi, diye düşündüm hüzünle. Düşüncemi kabul etselerdi, onlar için hala bir umut olabilirdi.

"Gel," dedi Maia. Birden arkasında Callisto da belirmişti. Gözlerindeki sempati dolu bakış içimi sızlattı. Bir bilselerdi, yarın ne olacağını bir bilselerdi bana böyle bakmazlardı. Korkuyla bakarlardı. "Gerisini Ronan halleder." dedi Maia, beni Ulu Saray'a doğru çekiştirirken. Callisto elimi kavradı.

"Üzgünüm Xavier." dedi, sesi benim de duygularımı yansıtıyordu.
Xavier
Xavier

Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 06/09/16
Yaş : 29
Nerden : Yer ve Gök'ün buluştuğu yer.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Düzen -Final Empty Geri: Düzen -Final

Mesaj tarafından Callisto Salı Ara. 13, 2016 3:14 pm

Menekşeler, pembe güzel tohumlu bitkiler Ulu Saray'ın bahçesinden itibaren her yeri yavaş yavaş sarıyordu. Odamın, balkonunun bütün pervazlarını saran hoş kokulu mu bilemem ancak güzel gözüktüğüne emin olduğum çiçeklere her sabah bakıyordum. Balkon kapısı sonuna kadar açtım, içeri giren rüzgar ve temiz havayı içime çektim. 'Günaydın, çiçeklerim!' balkondan aşağı bağırıyordum. Bardağa doldurduğum suyu çiçeklerin üstüne döktüm ve bir an için duraksama ihtiyacı hissettim. 'İçimde Maia'nın tiksinç sevinci girdi.' pencerenin kapısını hızlıca kapadım ve üstüne ipek kumaş üstüne güzel çiçek desenli perdeyi hızlıca çektim. Odanın içine giren güneş ışığından eser yoktu, karanlık, soğuk ve tamamen çiçeksizdi. Perdeleri saymıyordum. Çiçekli perdeleri elimle tutarken bedenimin bir çuval gibi yere yığıldığını hissediyordum. Gözlerimde yer alan mekan tamamen değişiyordu.

Karanlığın içinde yayılan küf kokusu burnumun içinde dolaşıyordu. Ellerim çamurlu yerin içine batmıştı, yapış yapış ve vıcık yapılı çamurdan elimi kurtarmaya çalıştığım zaman çamurlar elimden akıyordu aynı bir su gibi. Bedenim tüy kadar hafifti, uçuyormuş gibiydim. Hatta uçuyor bile olabilirdim. İğrenç koku bütün bedenimi sarmışken aslında kokuyu hissetmiyordum da. Var olduğunu hissediyordum. Hafif su birikintisi birikmiş, yol upuzundu. Dağanık, hafif beyazlamış saçları ile oldukça irice adam etrafında topladığı insanlarla konuşuyordu. 'Xavier bu gece yapması gerekeni yapacak. Bu gece ayakta beklememiz gerekiyor. Hazırlandığımız her şeyi hatırlayın, bu bizim başarımız olacağını umuyordum ancak o çocuğa inancım yok. Ben bile ondan daha fazla tanrı gibi hissediyorum. Ancak elimizde olan tek fırsat bu ve inancımızın hepsini bugüne vermemiz gerekiyor. Silahlarını bileyin, zırhlarını giyin, inancınızı verebildiğiniz kadar verin. Umutlara gelince, yıllardır sahip olduğunuz tek şeye tutunun.' adamın sesi tok, pürüzsüz ve netti. Kalbim oldukça hızlı atıyordu, sahneler beynimde değişirken karanlık bir Aurelia karşımdaydı. Balkonumun çiçekleri ayaklarımın altında, kubbe paramparçaydı. Ölen onca insanın cesetlerinden oluşmuş kan havuzunun içinde sadece dehşet vardı.  

Beyaz, kuş tüyünden yapılma yumuşak yatağın içinde Xavier yatıyordu. Tavana diktiğim gözlerim, olmadığı kadar açılmıştı. Pencerenin kenarına gittiğim zaman ne balkonuma ulaşmış çiçekler ne de çiçekli perde vardı.

Ronan odasında oturup bugünü yapabileceğinin en iyisi şekilde kurgulamaya çalışsa bile asla planlayamayacağı onlarca seçenek vardı. Hatta, benim bile düşüncelerimin çok ötesinde yer alan şeylerdi bunlar. Altın varaklı kapısının ardında, çaresiz bir şekilde düşündüğüne öylesine emindim ki kapıyı açıp gireceğim zaman neler yapabileceğini bile biliyordum. Kapının altın kulpundan tuttum ve kapıyı açtım. Ronan çalışma masasında elleri ile başını tutuyor ve kara kara düşünüyordu. Gözlerimi açtım, her zaman yerinde olan gülüşümü eksik etmedim. 'Günaydın Ronan, sana kurabiye getirdim!' boynundan sarıldım ve başımı yanağında yasladım. Ronan sert bir şekilde kollarımı itti. 'Çok kabası Rony sana ellerim ile kurabiye yapmıştım oysaki!' sırtımı ona döndüm ve kollarımı birleştirdim. Ronan sandalyesini itekledi ve ' Tatlı şeylerden haz etmem.' dedi kaba bir şekilde. Gözlerimi yazdığı nota diktim. Güzel el yazısı ile yazdığı notu bal mumu ile imzalamıştı. 'Eh, çok sıkıcısın Ronie! Maia ile tam bir ikili oldunuz. Uykumu getiriyorsunuz!' diye bağırdım kapıyı kapatırken. Ellerim ile kalbimi tuttum. O sırada Maia geçiyordu. Tedirgin ve telaşlıydı. 'Maia!' diye bağırdım arkasından. Önceleri duymadı sonra duraksadı. Gözlerimin içine baktı, 'Callisto.' dedi kısık bir ses tonu ile.

'Üzgün olmana gerek yok Miaiai. Konuştuğumuz her şeyi hatırlıyorsun, bana güven. Bazen fedakarlık yapmak isteriz, ben değil. Sizin gibi insanlar yapmak ister ama! Çok saçma ama her neyse üzülme o yüzden. Bilirsin, her zaman istediğiniz şeyler yolunda gitmez. Herkes benim kadar şanslı olamayabilir Mias. Eminim gelinlik bana daha çok yakışırdı ama sana da benden daha az bir şekilde yakışıyor diyebiliriz. Ayrıca san Rosalind ve Xavier'ın maceralarını anlatmış mıydım?' dedim sonuna kadar gülümseyerek. Maia sinirlenmişti. 'Gerçekten, o kadar duygusuzsun ki, sana kızamıyorum bile. Bunu anlayamayacağın için.' sesi titriyordu. Gözlerinin içine baktım. 'Hissedememek ve hissetmemek istememek ayrı şeyler.' arkamı döndüm ve koşarak oradan uzaklaştım.

Sessiz ve sakin bahçede otururken bulutlar tamamen yok olmuştu. Güneş olabildiğince parlıyordu. Güzel bir bahar günüydü. Bahçe yarın yapılacak düğün için süsleniyordu. Beyaz ipek tüller, renkli çiçekler, güzel süslemeli heykeller bahçede yerlerini yavaş yavaş almaya başlanıyordu. Çim üstünde uzandım ve gözlerimin yavaşça kapanmasına izin verdim.

Tanrılar devasa boyutları ile karşılarında küçücük kalıyordum. Yargılanıyormuş gibi hissediyordum. Korkuyu, gücü, ihtişamı hissediyordum en ucuma kadar. Seslerini betimlebilmek hatta görünüşlerini tasvir etmek imkansızdı. Bir şey gibiydiler ya da hiçbir şey. Anlayabilmek imkansızdı. Geri kalanı, anlatabileceğim şeyler değildi. Sadece tanrılar ve benim aramda kalması gereken bir kural gibiydi.

Xavier konuşmasının ardından hayal kırıklığına uğramış gibiydi, ben de bunları benimle paylaşmadığı için. Elini kavradım, 'Üzülme Xavier.' dedim hiç olmadığım kadar içten bir şekilde. İnsanların düzene karşı gelip ölmesini istemiyordu ama bunu yapması gerektiğinin farkındaydı. Onu kenara çektim ve ellerimi yüzünde gezdirdim. 'Bir kahinden sır saklamak çok aptalca Xavier.' dedim. Bana umutsuzca bakıyordu, aptal bir kahin olduğumu düşünüyor gibiydi. 'Sadece, sadece Xavier. Her şeyin bir sonucu var. Tanrılar, çok kızgınlar.'

Xavier ile konuşmamız çok uzun sürmemişti. Fazlasıyla güçsüzleşen bedenim Xavier'ın kolları arasında kalmıştı. Uyandığım zaman başımda bekliyordu gözlerimi açmam için. Ona gülümsedim, 'Üzgünüm Xavier, sadece çok uykum var.' Xavier yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra beni yalnız başıma bıraktı. O an sadece bedenim bunları kaldıramamıştı ve yapmam gereken tek şey, düşüncelerimi dünyadan uzaklaştırmaktı.

Düğün müzikleri bütün Ulu Saray'dan duyuluyordu. Her taraf güzelce süslenmiş adeta kusursuz bir atmosfer vardı. Maia gelinliğinin içinde büyüleyici gözüküyordu. Ronan her zaman olduğu gibiydi. Xavier ortalıkta gözükmüyordu. Maia'nın yanına gittim. 'Konuşmamız gereken bir konu var.'
Callisto
Callisto

Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 02/12/16
Yaş : 27

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz